18 Mart 2012 Pazar

Nefret Olmaksızın...

  

 Masada oturuyorsun. Işık sızmıyor, hava da az. Yemyeşil bir zihin. Temenniler duyuluyor... Bir at'a bağlı ayakların, sarkıtılmış bir iple de ellerinden bağlısın. Bacakların meğer gövdene bağlıymış, dirseklerin varmış ve dizlerin... Soluk alır verirmişsin, dişlerin varmış, salyaların ve kullanmadığın mimiklerin; at yürüdükçe öğreniyorsun. At çekiyor bacaklarını, çenenin altından doğru izliyorsun, dişlerin sımsıkı, dirseklerin çıtırdıyor. Bacakların kalçandan ayrılmak üzere, hissediyorsun.

    Orada seni izleyen birinin varlığına çeviriyorsun gözlerini. Utanınca yumruk oluyor ellerin, dirseklerinden ayrılmak üzere kolların. Bir övgücünün tatlı utanmazlığından içiyor, başın dönüyor ve seyrediyorsun. Git diyorsun, gitmiyor...

   Gözlerine bakıyor çok kurnaz, acına ortak olmaya yeltenmeme iddiasıyla dolu gözleri var. Şefkatine duyduğun tiksintiyi ve övgüsüne duyduğun küçümsemeyi yeniyor. Şimdi artık senin yüzünde minnettarlık sevinci var..

   At zorluyor, çekiyor. Boynundaki damarların kabarıyor. Bir övgücünün şefkati akıyor damarlarından. O yanında olarak sana iyilik yapmak istedi ya, bunlar olurken kendini çok yüce hissetti, sana karşı üstünlük kurdu...Evet. Kendine karşı da üstünlük kazandı köpek! Çünkü bu övgüyü dile getirmesi kendisi için kolay değildi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder