İnsanlar arasında duygu bozukluğunu, güvensizlik paradoksunu yaratan şey, kişinin her zaman kendine saklayacak şeyleri olduğunu hissetmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bunlar, benliklerimizi özel kılacak şeyler olarak kabul ediliyor.Böylece kendimizi başkasına aktarma konusunda bir "layık bulma" güdüsü yaratmış oluyoruz.Ama gelecekte karşısına oturmasına gönüllülük gösterdiği kişiye karşı erişilmez bir taraf yaratmanın yerini, saydamlığın alacağı bir insan geleneği herkesi saracak. Bedenleri paylaşmanın doğaçlama bir karar anına (ya da gözden geçirilmiş bir kişisel müzakereye) dayanıyor olmasına karşın, benliğe dair tüm duygular ve algılar şifreleniyor.Bu şifreler olmadan kapılar açık tutulmuyor. Oysa insan kendisinden yola çıktığı zaman görüyor ki; aptalca bir isteğini içselleştirip apaçık paylaşan birini; parmakları arasında tuttuğu bir ipi özenle germeye odaklanmış birine tercih ediyoruz, kendimize daha yakın bulduğumuz o "kusursuzluk fetişistleri" olmuyor. Kapağı açınca ortaya saçılacağını düşündüğümüz zaaflar konusunda acı verici bir yalnızlık çekiyoruz. Ama adımları belirleyen biz değiliz yürüyüş yolunun ta kendisi. Bunun idrakından sonra; adımların ölçüsüzlüğünden ve yolun çıkacağı yerden dolayı endişe duymakla vakit kaybetmeyeceğiz. Böylece karşımızdakiler tarafından yargılanma endişesi ve karşımızdakileri aynı sebeplerden yargılama dürtüsü ortadan kalkacak.
Bugünkü sahte anlam bolluğu ve bu bolluktan nasibini alamamış bir insan olarak görünme kaygısıyla, aynı bolluğun yarattığı aşırı anlamsızlık arasında sıkıştık. Bu yüzden başvurulan "kendini gizleme" alışkanlığı, nereye saklandığı unutulan soyutlanmış benlikler yaratarak hayatı yeterince sıkıcılaştırdı.
“Günün birinde kusursuz bir zar atma tekniği geliştirip, istediğiniz sayıları atabilirsiniz ancak rastlantıya bir son veremezsiniz.” Mallarme
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder